29 Mart 2008 Cumartesi

Mehmet Âkif ve Âsım

İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’u lâyıkıyla anlayıp, anlatabiliyor muyuz? Stephen Zweig’in Dostoyevski’yi anlattığı gibi hem edebi değeri hem de biyografik kalitesi yüksek bir kitap kaleme alabildik mi onun için? Mehmet Âkif Ersoy’a Dücane Cündioğlu titizliği, D. Mehmed Doğan hassasiyeti ile yaklaşan, onlar kadar emek verebilen kaç yazarımız var bugün?

Evet, şimdi Mehmet Âkif için kaleme alınmış kitaplar bir kütüphaneyi doldurabilir. Ancak bu hakkındaki nitelikli eserlerin kıt olduğu gerçeğini değiştirebilecek bir gerçek değil maalesef.

Mehmet Âkif Ersoy, poetikasıyla sadece şiirini değil hayatını da kuran bir şair olarak edebiyatımızda özel bir yere sahip oldu her zaman için.

Ne yazıktır ki Türk şiirinde onun kadar tutarlı ve namuslu bir rota çizen çok az şair yer aldı. Yoksa şimdi “şiir mi hayattan koptu; yoksa hayat mı şiirden koptu?” gibi tekerlemevari anlamsız tartışmalara giren şair tayfasının gündemi daha farklı ve anlamlı bir mecraya oturur ve biz de onları daha çok ciddiye alarak okuyabilirdik. Onu şair kılan da zaten bu tutarlı hayat rotasıdır.

Safahat, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinin en tehlikeli fırtınalarla boğuşan ve bütün dünyaca “batık” ilan edilen bir ülkenin seyir defteri olarak kütüphanemizde yer alır. Özellikle II. Meşrutiyet ile Cumhuriyet’in ilan arasında geçen on beş sene boyunca yaşanan ve bugünleri de şekillendiren o keskin dönemeçler silsilesini okuyabileceğimiz, hissedebileceğimiz şiirlerin pek çoğu Mehmet Âkif Ersoy’un emeğinin bir ürünüdür. Âsım ise Mehmet Âkif’in bütün o hengame içinde milletin önüne koyduğu bir ideal tiptir. Âsım’ı bugün bizim için önemli kılan ise bir şahsiyet abidesi olan Mehmet Âkif’in duruşuyla hayatta yer alıyor olmasıdır.

Bu yazım, o az sayıdaki eserler arasına geçtiğimiz günlerde katılan bir yeni kitap hakkında. Ali Haydar Haksal’ın Âkif Duruşlu Asım’ıyla ilgili...

Haksal’ın İnsan yayınlarından çıkan Âkif Duruşlu Âsım adlı kitabı, Mehmet Âkif Ersoy’un şiirinin ve şahsiyetinin yaşadığımız günlere de daha salim kafa ile bakmamıza yardımcı olacak özelliklerine ışık tutan denemelerinden oluşuyor.

Haksal’ın “Onun haykırışı da susuşu da manevidir. O kendisi gibi oldu, öyle yaşadı, şiirlerini de özgür ruhuyla söyledi. Davudî sesiyle, gür bir çınlayışıyla onurlu bir eylem üstlendi. Onun sesi dağları eriten bir yanıklığa, ahlakıyla peygamberî bir duruşa sahip oldu. Âdilliği ile Ömer, yiğitliği ile Ali, merhametiyle Osman, dirayetiyle Ebubekir oldu. Tarihimize bir dava insanı olarak ve büyük şiir gücüyle medeniyetimizin şiir ırmağına dahil oldu. Yağmuru bol bir toprağın bereketi ve zenginliğiyle sadece kendisi oldu.” sözleriyle anlattığı Mehmet Âkif Ersoy hakkında uzun bir zaman diliminde olgunlaşmış çalışmalarını kitaplaştıran Âkif Duruşlu Âsım, sadece bir şaire yeniden bakmamıza vesile olmayacak, aynı zamanda da kendimizi de gözden geçirmemizi sağlayacak denemeler toplamı.

2006 yılı İstiklâl Marşı’mızın kabülünün 85., Mehmet Âkif Ersoy’un ise vefatının 70. yıldönümü idi ve muhtemelen Ersoy, Türkiye sınırları içinde 250. yıldönümü kutlanan Mozart kadar hatırlanmadı.

Muhafazakâr bir edebiyat dergimizin bir sayısında Mozart dosyası yaptığını hatırlayanlar bu dediğimi daha iyi hatırlayacak. Ancak burada amacım Mozart anılmasın Mehmet Âkif Ersoy anılsın demek değil. Avusturyalılar Mozart’a ne kadar sahip çıkıyorsa, bizim de Mehmet Âkif Ersoy’a en az o kadar sahip çıkmamız gerektiğini vurgulamak.

Mehmet Âkif Ersoy’u hatırlamak rahmetlinin eserlerine ve hatırasına sahip çıkmamızın çok ötesinde vatanımıza ne kadar sahip çıktığımızın ve kendi geleceğimiz için ne kadar çalıştığımızın bir işareti olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Hiç yorum yok: