28 Şubat 2008 Perşembe

Sürüden Ayrılan












“Sürüden ayrılanı kurt kapar” diyorlar. Böyle
diye diye herkesi sürünün bir parçası yaptılar. Oysa kurt sürünün ta kendisidir.
Şöyle ki: Sürünün içinde kuzu kuzu yaşayanlar, bir müddet sonra kurtlanmaya
başlarlar…



Popüler olanlara, magazin sayfalarından
inmeyenlere, televizyonları parselleyenlere bir bakın. O kişilerin, Mustafa
Topaloğlu’ndan Ajda Pekkan’a, Zeki Müren’den Tarkan’a kadar, kendisi olmaya
başaramamış insanlar olduklarını göreceksiniz. Aynı şey, sürünün bir parçası
olanlar için de geçerlidir. Kendisi olmayı başaramayan, sürünün bir parçası olup
çıkıyor. Yani kendisine bakmayan, bakamayan; diğerlerini de görmüyor, göremiyor…
Popüler olanlarla sıradan bir vatandaş olan arasındaki tek fark şu; imaj
üreticileri, popüler olanlarla tek tek ilgilenirken; sıradan insanlarla milyon
milyon ilgileniyor…



Sürünün içinde her şey ters işler: mesela siz
karşınızdakine değer verdikçe, o sizi boşverir. Siz alçakgönüllü oldukça, o
alçaklaşır. İster edebiyatta olsun, ister günlük hayatta; dışarıdan gelen, ithal
edilen, her zaman daha değerli olur. Takip etmek, tahrip etmeye dönüşür. ( Necip
Fazıl Kısakürek’i takip ettiklerini söyleyenler, koca şairi ne hale getirdiler,
bir bakın…)



Sürüden ayrılmak, bir insanın yapabileceği en
akıllı ikinci iştir. (Birincisi İslam’ı seçmek) Sürüden ayrılmak, beraberinde
“ve diğerleri” olmamayı getirir; insanın ufkunu, zihnini açar. Kristof Kolomb
sürüden ayrılmasaydı yeni bir kıta bulamayacak, sıradan bir denizci yada balıkçı
olarak ölecek, haliyle unutulup gidecekti.



Mehmet Akif Ersoy Mısır’a gitmeseydi, ne kadar
itiraz ederse etsin, topyekün bir körelmenin parçası olacak; adı o dönemin
kiralık yazar ve şairleriyle beraber anılacaktı. ama şimdi hem onlardan ayrı
duruyor, hem de çok yukarıda…



Gerçi sürüden ayrılmak demek, illa alıp başını
tenha bir yere gitmek, insanlardan ve olumsuzluklardan uzaklaşmak değildir.
İnsan, onca kalabalığın içindeyken de sürüden ayrılabilir. Bunun en iyi örneği
şairlerdir. Bakınız: Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu…



Bugüne kadar, sürünün bir parçası olmamak için
elinden gelen her şeyi yaptım. Örneğin, insanların üzerinde hemfikir olduğu
şeylere sürekli şüpheyle yaklaştım. Mesela Turgut Özal’ın en popüler olduğu
dönemde, ben Sayın Necmettin Erbakan’ı tercih ettim. Bunun nedeni, Erbakan
Hoca’nın davasını, savunduğu değerleri çok iyi bilmem değil, çevremdeki herkesin
onu kötülemesiydi.



Sürü düşünemez, sadece sever yada kötülerdi.
Bunu da duygularıyla değil, görev bilinciyle yapardı. Çünkü sevilecek yada
sevilmeyecek kişiler, okunacak kitaplar, gidilecek yerler başkaları tarafından
liste halinde hazırlanıp servis ediliyordu. Sürünün kötü dediği şey,
başkalarının kötü olarak bilinmesini istediği şeydi. Nitekim Müslüman Türk
halkına en büyük kötülüğü, herkesin öve öve bitiremediği Turgut Özal yaptı.
Belki ekonomik anlamda bir çok insan sevindi ama, koca bir millet, büyük bir
manevi çürümenin içine girdi; ortalık ahlaksızlıktan ve ucuzluktan geçilmez
oldu. Çünkü Özal, bir şeyin çaresine bakarken çarenin ne olduğuna bakmıyordu.



Oysa sürünün bir parçası olmayanlar, bir şeyin
çaresine bakarken, çarenin de ne olduğuna bakıyorlardı. Mesela “Avrupa Birliğine
hayır” derken, “D-8”, “Dolara Hayır”” derken, “İslam Dinarı” diyorlardı. Yazıda
adı geçen şairlerde öyle. Yüzlerce şair ve yazar da körü körüne Batı kültürünün
peşinden giderken; Sezai Karakoç Diriliş neslini, Necip Fazıl Kısakürek Büyük
Doğu’yu, Mehmet Akif Ersoy Asım’ın şahsında İslam alemini savunuyordu.



Bugün, millet olarak sürünüyorsak, büyük bir
sürü olduğumuz içindir. O sürü ki, başbakanı haksız yere idam edilirken, kahvede
çay içiyordu…



Geçenlerde gömlek almak için bir mağazaya
girdim; tezgahtar hanıma, “gömlek, çeşitlerinizi görmek istiyorum” dedim.
“Beyefendi, bu sene şu modeller iyi gidiyor” diyerek tezgahın üzerinden üç dört
tane gömlek çıkardı. “ Hayır” dedim, “bana bunları değil, kimsenin almadığı,
beğenmediği gömlekleri gösterin.”



Tezgahtar hanım şaşırmıştı, çünkü “sürümden
kazanmak sürüden kazanmaktır” diyen biriyle karşılaşmıştı…



Son olarak şunu sormak istiyorum: Sürüden
ayrılmayı göze alamayanlar, arada sırada da olsa kafalarını kaldıramazlar mı?

Hiç yorum yok: