31 Ocak 2008 Perşembe

Kavramlarımıza sahip çıkalım!

ıÜüKavramlarımıza sahip çıkalım!

Şükrü Hüseyinoglu / sukruhuseyinoglu@anadolugenclik.com.tr

Kavramlar bir düşünce ve inanç sisteminin temel yapıtaşlarıdır. İnsanlar kavramlarla düşünür, kavramlarla konuşur, kavramlarla anlaşır, meramını kavramlarla anlatırlar. Bir düşünce ve inanç sistemini doğru anlamak, öncelikle onun üzerinde yükseldiği kavramları doğru anlamakla mümkündür. Alemlerin Rabbi (azze ve celle) tarafından insanlığın dünya ve ahiret saadeti için bildirilmiş yegane mutluluk reçetesi olan İslamı doğru anlamanın öncelikli şartı da budur. Yani İslamı doğru anlamak için onun kavramlarını doğru anlamak zorunluluğu vardır. Kavramların neye tekabül ettiklerini, hangi kavramın ne anlama geldiğini ve Kuranın hangi kavrama nasıl bir anlam kazandırdığını bilmeden İslamı doğru anlamak ve dolayısıyla gereğince hayata aktarmak mümkün değildir. Evet, Kuran kolaylaştırılmış apaçık bir kitaptır, İslam herkesin anlayıp yaşayabileceği sadelikte bir dindir. Fakat bu, Kuranı doğru anlamak ve İslamı gereğince yaşamak için hiçbir çabaya gerek olmadığı anlamına gelmemektedir. Tüm bunlar tabii ki cehd gerektiren ve bedel isteyen eylemlerdir. Hangimiz Resulallahın (a.s.) bu yolda cehd göstermediğini ve bedel ödemediğini söyleyebiliriz? Onun bu uğurda gösterdiği cehdin büyüklüğü ve ödediği bedellerin ağırlığını Kuran birçok ayetiyle haber vermektedir. Tek başına İnşirah Suresi bu konuda önemli ipuçları vermektedir.
Kuran kolaylaştırılmış apaçık bir kitaptır evet, fakat bu onun sade dille yazılmış bir roman gibi bir defada okunup her şeyiyle kavranılacağı anlamına gelmemektedir. Öyle olsaydı yüce Rabbimiz bizden Kuranı okuyup mesajlarını kavramak için gece kıyamına kalkmamızı ve onu tertil üzere, ağır ağır okumamızı istemezdi.
Kuranı doğru anlamak ve İslamı gereğince yaşamak, ciddi bir programı, çalışmayı, cehdi gerektiren eylemler olarak görülmelidir. Kuranı mealinden okumak, Kuranın temel mesajlarını anlamak için gerekli ve çok faydalı bir eylemdir tabii ki, fakat bunun Kuranı anlamak için yeterli olamayacağı açıktır. Kuranın kavramlarının doğru olarak bilinmesi ve ayetler arasındaki irtibata vakıf olunması Kuranı doğru anlamanın önemli sac ayakları arasında bulunmaktadır. Bunlar da Kuranla yoğunlaşmayı gerektirmektedir. Günümüzde Kurani kavramları doğru anlamaya yönelik kitlesel bir ilgiden söz etmek maalesef çok zor. Birçok Müslüman dahi ya Kurani kavramlardan tümüyle habersiz ya da bu kavramları Kurani anlamlarından uzaklaştırılmış, içerikleri alt üst edilmiş haliyle biliyor ve kullanıyor gündelik konuşmalarında.
İslam dünyasının tarihte büyük alt üst oluşlara sahne olduğu bilinmekte. Bu alt üst oluşların İslami değerlerin algılanması konusunda Müslümanlar üzerinde birtakım olumsuz etkilerinin olduğu aşikardır. Gerek siyasi anlaşmazlıklarla ortaya çıkan farklı fırkalar, gerekse kısa sürede İslami iktidarın ortadan kaldırılıp yerine Hilafet kılığında saltanat rejimlerinin tesis edilmesi, İslamın doğru anlaşılması konusunda da birtakım kırılmalara yol açmıştır. Giderek birer fıkhi ve itikadi fırka niteliği kazanan farklı siyasi grupların kendi yorumlarını mutlaklaştırmak için uydurma hadislere sarılmak da dahil referans arayışına girişmeleri ve daha da önemlisi önce Emevi ardından da Abbasi rejimlerinin hem kendi gayri İslami konumlarını ve uygulamalarını meşrulaştırmak hem de toplumu din adına manipüle etmek gayesiyle, adalet talebinden, iyiliği emr, kötülükten nehy sorumluluğundan, zulümle ve zalimlerle mücadele bilincinden uzaklaştırılıp salt bireysel ibadetlere indirgenmiş bir din anlayışını yaygınlaştırma yönündeki çabaları İslamın anlaşılması konusunda önemli kırılmalara sebep olmuştur.
İman ve ameli birbirinden tamamen bağımsızlaştıran ve imanı, yaptırımı olmayan, pratik sonuçları şart kılmayan salt bir iddiaya dönüştüren zalim de olsa, fasık da olsa, insanların malını da gasp etse, zinakar da olsa sultana itaati şart gören din anlayışları bu süreçlerin ürünü olarak ortaya çıktı.
İslamın temel kavramları da bu süreçlerde unutturulmaya, anlam çerçeveleri daraltılıp içleri boşaltılmaya başlandı. Tevhid, muvahhid, ilah, rab, ibadet, adalet, emanet, velayet, hilafet, infak, kıyam, cihad, ümmet, zulüm, zalim, fısk, fasık, tuğyan, tağut… Saltanat idarelerinin varlığını tehdit eden tüm bu kavramlar sulta rejimlerinin "dinde reform" projelerinin gadrine uğradı, anlam çerçeveleri daraltıldı, bu rejimler adına ehlileştirildi. İslamın birçok ibadet ve şiarı gibi (kuşatıcı ve diriltici toplumsal ve siyasi anlam ve işlevlere haiz Hacc ve Cuma namazı ibadetlerinin sıradan birer dini ritüel haline getirilmesi gibi) söz konusu kavramların da cesedi yaşatılırken anlamı ve işlevi geri plana itildi, hatta manipüle edildi.
Modern zamanlara geldiğimizde, emperyalistlerin İslam dünyasındaki taşeronluğu işlevini yürüten batıcı rejimlerin de, tıpkı Emevi-Abbasi sultaları gibi "dine karşı din" mantığıyla hareket edip, İslamın kavramlarını işlevsizleştirme, manipüle ve istismar etme yoluna gittiklerini görmekteyiz. İslama kökten düşman olan batıcı rejimlerin İslami kavramları istismar etme yönündeki yaklaşım ve çabalarını onların şeytani düzenleri açısından anlamak mümkün, zira saptırıcıların ilki ve önderi olan İblis de Allahın dosdoğru yolunun üzerine oturup insanları öylece saptırmaya çalışacağını söylemişti. (Bkz. Araf 7/16) Anlaşılması güç olan şu: İslam düşmanlığı açık olan, İslami değerlere açıkça düşmanlık eden batıcı rejimlerin İslami kavramlar üzerinde yaptığı tahribatlara karşı mücadele edip, İslami değerleri, İslamın kavramlarını savunması gereken birçok Müslüman nasıl olur da İslami kavramları gayri İslami sistemlerin saptırdığı şekilde algılar ve kullanır?
Bugün birçok Müslüman "Türk milletinden", "Kürt milletinden" veya "Arap milletinden" olduğunu söyleyebiliyorsa, şehadet ve şehid kavramlarını batıcı rejimlerin savaşları kapsamında algılamaya başlamışsa, "tağut" denilince yalnızca İblisi aklına getiriyorsa, "ilah" kavramını yaratıcı anlamıyla sınırlı olarak anlıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir. Kavramlarımız "resmen" çalınmış durumda dostlar! İçleri boşaltılıp manipüle edilmiş, inancımızın temel yapıtaşları olan kavramlarımız. Oysa Rabbimizin hidayet rehberi olarak bizlere bildirdiği Kuranda, "millet" kavramı din kavramıyla eş anlamlı kullanılmakta, dine tabi olanları ifade etmekte ve mesela "İbrahim milleti"nden söz edilmektedir; Türk, Kürt ya da Arap milletinden değil. "Şehadet" ve "şehid" kavramlarını, canlarını yalnızca ama yalnızca "Allah yolunda" feda edenler için anlamamız ve kullanmamız için bize ölçü veriyor Kuran. (Bkz. Bakara 2/154, Al-i İmran 3/169) "İlah" kavramının yaratıcı anlamıyla sınırlı olmadığını anlatmak için Rabbimiz, "La ilahe illallah" dememek için Hz. Peygamberle savaşlara tutuşan Mekke müşriklerinin "Göklerde ve yerde olanları yaratan kimdir?" sorusuna "Allah" diye cevap verdiklerini bildiriyor. (Bkz. Zümer 39/38)
Evet dostlar, kavramlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İnancımızın temel yapı taşlarını, saptırıcıların, tağutların elinden kurtarmamız, onların manipülasyon ve istismarlarına karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Allahın dinine tabi olmayıp, onu kendi batıl düzenlerine, saltanatlarına payanda kılmak isteyen batıl düzenlerin bu kirli tezgahını yerle bir etmeliyiz. Yüce Allahın dinini savunmanın mutlak bir gereğidir bu. Bu dinin, zulmü ve zalimleri inkılaba uğratmak için geldiğini, asla onlara payanda olmayı kabul etmeyeceğini dosta düşmana göstermemiz gerekmektedir.

Hiç yorum yok: