1-)
Gayesizlik Sorunu: İman etmek ciddi bir iddiadır. Gayeden amacımız,
iman
iddiamızı ispatlama sorumluluğudur. Bugün müslüman dendiği halde,
gayesiz,
dertsiz, amaçsız ve sancısız kitlelerle karşı karşıyayız…
Allah insanı
yaratılmışların en şereflisi seçmişken, ekrem sahibi, izzet
sahibi
seçmişken bizler “esfel”e doğru gidiyoruz
maalesef…
Gayesi yitirilmiş nesiller yetişiyor ve gaye kaybedilince
de pusulamız
olan Kuran da elden kayıyor…
2-)
Kıblesizlik Sorunu:
Yönsüzlük
sorunu diyebiliriz. Günde kırk defa
Allah’la olan
ahdimiz var. Günde kırk defa Allah’a bizi
“sıratim
mustakim”den ayırma diye dua ediyoruz.
Nesillerimizi
tehdit eden iki önemli sorun var. Birinci sorun çok kıbleli
hayat
anlayışı, ikinci sorun ise kıblesiz hayat anlayışı. Parayı
kıbleleştirenler, Malı-mülkü kıbleleştirenler, Şehveti kıbleleştirenler,
hatta meşin
yuvarlağı kıbleleştirenler var aramızda… Ekranları
kıbleleştirdiğimizin farkında değiliz. Farkında değil gençlerin çoğu
kıblesiz
oluşundan veya çok kıbleli oluşundan…
Dünyada
insana ilk olarak kıble aşısı yapılmalı… İstikametimiz,
yönümüz
belirsizleşmemeli. Zihnimizde bulanıklılık olunca, kıblemiz
de kayıyor.
Hayat ilk
günden, son güne kadar kıble kararlılığıdır!
3-)
Kimliksizlik Sorunu:
Ben kimim?
Biz kimiz? Gibi soruları, kendimize
sormaktan
çekiniyoruz. Bizim marifetimiz, kerametimiz kimliğimizde saklı.
Sadece
kimliğimizin bilincinde olmak da yetmiyor maalesef… Cemaat
ruhu ile
ümmet ruhunun birleşmesi lazım. Kimlik derken birey olarak değil,
ümmet olarak
hareket etmemiz gerekir.
Kuran’da
birçok ayette mesela Ali İmran suresi 64. ayette
“Eğer onlar
yüz çevirirlerse, şahit olunuz ki” ibaresi geçer.
Evrendeki her
şeyi, imanımıza, kimliğimize şahit tutmalıyız. Düşmanlarımız
tarafından
bile, müslüman olduğumuz, hayatımızı Allah’ın rızasına
uygun bir
şekilde yaşadığımız tespit edilmeli ve şahit tutmalıyız.
İşte
kimliğimizi yakaladığımız zaman, halife olarak; yeryüzünün reisleri,
önderleri
olabiliriz. Nihilizm gibi hiçleşmeye giden insan yığınları gibi
değil,
kimliğini arayış içerinde olan kulların zümresinde olmalıyız.
Kimliksiz
insanlar sömürülmeye aday insanlardır! Kimliğimizde muvahhit
vasfı,
mücahit vasfı, muttaki vasfı, muhalif vasfı ve müteal vasfı
olmalı… Yani
yeri deldiğinde çekinmeden “la” demesini
bileceğiz.
Hz. İbrahim gibi “Yuh sizin Allah’tan başka
taptıklarınıza” diyebilmeliyiz.
4-)
Eylemsizlik Sorunu:
Kısacası
hareketsizlik, amelsizlik sorunu…
İman var,
amel yok. Canlılık, dinamizm yok. Kötülükle mücadele ruhu, azim
yok… Eylem
yok yani. Örneğin okuma eylemi en büyük İslami eylemdir.
Öyle
olmasaydı Rabbimizin insana ilk emri “oku” olur muydu?
Namaz bir
eylemdir, Tebliğ bir eylemdir.
Eylemsizlik
rehavetten, konfordan kaynaklanıyor. Okuma, olmazsa
olmazımızdır!
Öyle ki haksızlık karşısında susmakta mahzur görmüyoruz.
Kâinatı,
kitabı okumuyoruz. Böylece, zamanla haksızlığa karşı bağışıklık
kazanıyoruz…
İslam’dan
gayrı bir davranış, bir olayla karşı karşıya kaldığımızda,
imanımızın
bizi hemen refleks hareketiyle uyarması lazım…
5-) Ruhsuzluk
Sorunu:
Kuran’da Hicr
suresi 29. ayette Rabbimiz şöyle
buyuruyor:
“Ona kendi ruhumuzdan en güzel bir biçimde üfledik. Ruh
ile çamur
birleşince işte, eşrefi mahlûkat ortaya çıkıyor. Ama ruh ile
çamuru
birbirinden ayırdığınız vakit; fitne, fesat, arzın imhası ortaya
çıkıyor.İnsanlarda iki tür sapma vardır. Kimi insanlar çamura, yani maddeye,
dünyaya önem
verirler. Materyalist zihin tipini örnek olarak verebiliriz.
Kimi insanlar
da, ruhbanlaşmaya önem verirler. Mistisizm gibi…
Oysa Kuran-ı
Kerim’de bizlere Allah (cc) buyuruyor: Ne Yahudiler
gibi maddeye,
çamura ne de Hristiyanlar gibi ruhbanlaşmaya değil,
“sıratim
mustakim”den ayrılmamaya dikkat çekiyor… Yani
iki tarafı
da, iki dünyayı da dengelememiz isteniyor.
Dünya bizim
vazgeçilmemiz olunca, ahireti esirgiyoruz!
6-)
Değersizlik Sorunu:
Değer yitimi,
değerlerimizden ve doğrularımızdan
vazgeçen,
değerlerimizi fiyatlandırmaya; dünyalık menfaatlere götüren
zihin yapısı…
İslam’ın değerlerinde çıkar hesabı yapmamalıyız.
Yoksa
önümüze, ömrü yemek sofrasıyla tuvalet arasında geçen insan
prototipi
çıkar.
Modernizm,
kendi kutsalını kendisi üretti. Kapital kutsaldır, akıl
kutsaldır,
demokrasi kutsaldır dedi. Yani pozitivist yepyeni kutsallar
piyasaya
sundu. Vahyin kutsallarını bırakarak, kendi kutsallarını üretmeye
başladı.
Postmodernizm ise hiçbir kutsalı tanımadı, yok saydı
hepsini…
Topyekûn değersizleştirme operasyonu düzenledi özellikle
genç
beyinlere…
Özgürlük
sarhoşluğu altında insanları topladılar. Hâlbuki Allah
(cc) bize
değer biçiyor; Kuran’da “Allah tarafında en değerli olanınız,
Allah’tan en
çok korkanınızdır” buyruluyor. Mutluluk başarıda
aranıyor,
Allah rızasında aranmıyor ki! Taviz vermemeliyiz bu
rüzgâra.Takip
ettiğimiz hayat çizgisi bizi Allah’a götürüyor mu, götürmüyor
mu, ona
bakmalıyız…
Her ne ki
bizi O’na götürüyor o hakikatimiz, her ne ki bizi
O’ndan
uzaklaştırıyor o reddimiz olmalı. Siz Allah’ı ne kadar
önemsiyorsanız, Allah’ta sizi o kadar önemser. Allah “beni
anın ki ben
de sizi anayım” buyuruyor bakara 152. ayette. Beyyine
suresi 8.
ayette “Allah onlardan razı olmuştur, onlar da
Rablerinden
razı
olmuşlardır.” buyuruyor. Bilal Habeşi “ehad,
ehad…”
diyerek Rabbinden razı olduğunu ispatlıyordu…
7-)
Duyarsızlık Sorunu:
Kapitalist
sistem, insanı robotlaştırıyor.
İnsanlar,
İslam’ın sancısını yüreğinde duymuyor, hissetmiyor.
Müslümanlar
birbirlerinin acısını hissetmiyorlar. Sen Allah’a
yürüyerek
gelirsen, Allah’ta sana koşarak gelir. Allah cenneti
yaklaştırarak, bizlere bu kadar değer veriyor, iltifat ediyor.
Bizde O’nun
istediği şekilde kul olmalıyız.
Duyarsız
müslüman, tepkisiz, sönük, içine kapanık insandır. Kendi
nefsi için
yaşar. Kendisi için kazanır, kendisi için düşünür. Başka
derdi,tasası
yoktur; sömürülmüştür…
selam ve dua
ile
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder