skip to main |
skip to sidebar
Kuşandım yokluğunda hasretin en zavallı hâlini… Kokusunu özlüyorum görmediğim bendinin… Bu nasıl çılgınlık?!... Bu nasıl arzu?.. Kamçılıyor kan kan, sızı sızı vücudumu. Günahkâr bir vücud, tıpkı ölü bir cesed gibi… Ne, işliyor kelâmlar, ne de kulaklar duyuyor. Kurtarılmayı bekleyen umutlarım ancak seninle yer bulur Efendim!.. Yavaş yavaş bitiyorum, tükeniyorum damla damla… Katil gecelerin kokusu damarıma karışmış, tarih; mücrimliğimde beni satırlardan atıvermiş amansız… Ne umut, ne aşk… Hiçbiri kurtarmıyoır bu âciz köleyi, uzaklarda bekleyen çaresiz âşık gibi… Susan her zerrem aslındaseni zikrediyor Ya Rasûl!.. Amansız feryâtlarla sana çığlıklarımı duyuramadım… Lâyık olamadım belki ama, Hint gibi, Vahşi gibi yüzüne bakmaya muhtâcım…
Gel!..
Çiçek açmak ikliminde… Kolun kanadın kırılsa da, koşarak durmadan, dinlenmeden, varmak Sevgili’ye… Ya Rasûl!.. Adını düşürmesem sonsuza dej, beklesem seni en kuytu kuyularda Yûsuf gibi…
Ve…
Ve anlatsam seni her gördüğüme, bıkmadan… Usanmadan… Solumak o en güzel devirde en leziz kokunu. Ağlamayı sana adadım Sevgili!.. Çok günahkârım belki, belki yüzüne bakmaya, seni rüyada bile görme mükâfatına bile layık değilim… Ama şimdi, işte şu an bünyemdeki tüm hücrelerimde hissediyorum seni, Ya Rasûlâllah!.. Aldığım her nefeste, bastığım toprakta, içtiğim âziz suda... Anlatamadığım satırlarda, adını zikrettiğim mısralarda seni anıyorum... Seni arıyorum her bir karışında zihnimin. Bulamıyorum yine de hiçbir yerde… Yanan ney’imde nefesini duyuyorum Habîb-el Neccâr…
İnleyen bestelerimde yokluyorum varlığını...
Akan şelâlelerde, süzülüp giden ırmaklarda yaşıyorum aşkı yemyeşil bir renkte… En huzurlu ân’ımı hayalinle süslüyorum… Benim gerçek hayalim sensiz Ya Hâbîballah!..
Uyandır bizi gafletin derin uykusundan ve kurtar her bir Yûsuf’u kaybolan karanlıklardan…
Kolay değil Ey Sevgili seni sensiz yaşamak… Gönüllerimiz seninle ferah buluyor sadece. Mana seninle cümlelere süs veriyor…
Canımızı yoluna hiç düşünmeden verebileceğimizin kararının sahibi, sen!.. Ne anlatabildiğimiz ne zikredebildiğimiz ama şefaati ile bir umut ödüllendirildiğimiz, sen!.. Hasreti ile her dem ağlayıp da içimizin bir kor gibi yandığı, sen!.. Uğruna ne Ebubekr ne Ömer ne de Osman olabildiğimiz... Rüyada bile görmeye razı olduğumuz sevgili... Kanımıza ve her hücremize nakşettiğimiz yâr...
İklimine hicret etmek için bir selamını beklediğimiz, sen; ne zaman gelip de bize müjde vereceksin ey hâbib-i kibriyâ?!..
Tende cânım, rûh-û revânımsın ey cânânım. Gözyaşımın ıslattığı kirpiklerimde her dem can veriyor hasretin... Seni bekleyip seni özleyen sayısızca varlık varken acep bize de bir gülüşün nâsib olur mu ki hâbîb-i kibriya?..
Bekliyoruz bir gün gelir de 1 gün kalır vuslata...
Bekliyoruz canı kurban etmek için canan'a...
İyi ki doğmuşsun ve iyi ki En Sevgili'sin sen her bir kulda...
En şerefli insan, en şerefli sevgilisin sen Rahmân'a...
...Es'salâtü ves'selâmu aleyka ya Rasûlâllah...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder