10 Nisan 2008 Perşembe

Gel-Sen…
Kainatın kalbinin durduğu o anda,
Bütün bataklıklar kilitlenmişti sandıklara…
İsmin meydan okudu kör karanlıklara,
İnsanlık bir tek ruh oldu, senin asrında…
Sen ki; adı tarihlere sığdırılamayan,
Aşkı ile Hatice’yi, Aişe’yi sarsan…
Lügâtı şem’ine pervane yapan,
Sen ki ism-i celîlesi takdirlere şâyan…
Can tende her an efendisini özler,
Duramaz bir saniye, yollarını gözler…
Rüzgâr bile zikrin ile durmadan eser,
Bu kul her dem dünyasında seni ister…
Kuruyan sonbahar kâinatın dallarında,
Kopan bin bir umut, hep senin yokluğunda…
Bülbüller her seher figân ile feryâdlarda,
Kokunu duyur Sevgili!.. Gönül her an kıvranmakta…
Sen ki ahlâkı yüce Furkân-ı Kerim’sin,
Hasreti Ferhad’lara dağları deldirensin…
Uğrunda yüreklerin parça parça kesildiği,
Asıl vuslat seninledir! Gel kâinat sevinsin!..
Mücrim ve günâha mübtela bu kalpte; sen…
Atan kalbin pandülünde, hayalde ve düşte; sen…
Sensiz bu ümmet ne halde, bir kerecik görebilsen!..
Kim şefaat eder bu acizlere sen olmaz isen?..
Uzadıkça uzuyor, saniyeler, dakikalar…
Artık hasret döküyor ten’ler, damarlar…
Islanan toprak her adımda seni anar…
Ey Nebî!.. Yokluğunda dinmeyen kıyametler kopar…
Gel!.. Kansın doya doya, susamış ten’ler,
Gel!.. Ağlasın sevincinden şehidler…
Gel!.. Kâinatlara ismi nur diye kazılan…
Ümmetin sensiz ne’yler?.. Sensiz diller ne söyler?..
Gel…

Hiç yorum yok: